2000li yıllarda uluslararası afetlere ilgi ve yardımlar hem medyanın etkisi hem de STKların yürüttüğü uluslararası kaynak yaratma faaliyetlerinin biraz daha profesyonelleşmesiyle her geçen gün artıyor. 2004’te Hint Okyanusunda yaşanan en çok Endenezya’yı etkileyen tsunami, 2006’da Pakistan depremi, 2010 başında yaşanan Haiti depremi ardından Pakistan’da sel felaketi, 2011’de Japonya’da yaşanan depremin ardından sel ve nükleer felaket ve son olarak Afrika Boynuzundaki aşırı kuraklık…
Elbette dünyada insani yardım çalışmaları doğal felaketlerle sınırlı değil. Bir de çatışmalardan doğan acil yardımlar var; Geçen yıl Özbek ve Kırgız çocukların ve ailelerinin kaldığı durum, Mısır ve Libya’da çatışmalardan doğan insani yardım ihtiyaçları bunlardan sadece bir kaçı…
Türkiye’de her ne kadar önce en yakınına yardım yapma mantığı olsa da yine de uluslararası yardımlar da oldukça arttı. Ve somali kampanyasında en yüksek noktasına ulaştı. AFAD(Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) verilerine göre Somali’ye yardım kampanyaları kapsamında 393 milyon 391 bin TL yardım toplandı. Bu oldukça ciddi bir rakam. (Başbakanlık 86,5 milton TL, Diyanet 142 milyon TL, diğer tüm kurumlar 164 milyon 891binTL
Bu rakama ulaşılmasının elbette bir çok nedeni var;
Tüsev tarafından Türkiye’de hayırseverlik üzerine yapılmış çok değerli bir araştırma var. Sabancı Üniversitesi Öğretim üyesi Ali Çarkoğlu tarafından hazırlanmış. Türkiye’de Bireysel Bağışlar ve Vakıf Uygulamalarında Eğilimler…
Ali Çarkoğlu bu araştırmada şöyle bir soruya yer vermiş:
‘Elinizde başkalarına yardım amacıyla biriktirdiğiniz önemli bir miktar parayla kime yardım ederdiniz? (%)’
Cevaplar oranlara göre şöyle sıralanıyor:
%39,2 İhtiyaç sahibi bir akrabaya
% 25,5 Aynı mahallede yaşayan bir ihtiyaç sahibine
%18,8 Aynı yörede doğmuş ihtiyaç sahibine
%4,9 Aynı dinden olan ihtiyaç sahibine
%4,4 Aynı dili konuşan, aynı kültürden olan ihtiyaç sahibine
%3,6 Aynı siyasi görüşlerde olan ihtiyaç sahibine
%2,6 Aynı dinden olmayan ama ihtiyaç sahibi olanlara
%1,5 Aynı dili konuşmayan ama ihtiyaç sahibi olanlara
Bu sonuçlar aslında Somali kampanyasının başarısının ardındaki gerçeklerden birini net olarak ortaya koyuyor. Din faktörü… özellikle de felaketin Ramazan ayına denk gelmiş olması bu faktörü fazlasıyla öne çıkmasına ön ayak oldu. Bunu kampanyanın diğer ülkelerdeki yansımasıyla kıyaslayarak görmek de mümkün. Örneğin Haiti depremi dünyada çok daha büyük bir etki yaratmıştı.
İslami tabanlı STKların kampanyayı sahiplenmesi, büyül çaplı tanıtım kampanyaları yanı sıra Başbakanlık ve Diyanet işlerinin konuyu sahiplenmesiyle özellikle belli bir kesimi ciddi şekilde eyleme geçirdi.
Ancak kampanya aynı zamanda ciddi soru işaretleri de yarattı; Başbakanlığın diğer afetlere kıyasla konuyu bu kadar sahiplenmesi, Kızılay Başkanının kampanyanın doruk noktasında ani istifası, islami örgütlerin ön plana çıkışı ciddi soru işaretleri yarattı.
Burada yine ‘GÜVEN’ kelimesine değinmek gerekiyor. Geçmişte yaşanan Deniz Feneri davası, geçen yıl yaşanan kurban bağışları skandalları halen toplumda başta islami örgütler olmak üzere tüm yardım kuruluşlarına olan güveni olumsuz etkilemeye devam ediyor. Hangi STK olursa olsun yaşananlar STKlara güveni azaltıyor.
Durum buyken islami bir duruşu olmayan bir anlamda devletin desteklediği ana kuruluş olan Kızılay bir çok kişinin yardım yapmayı tercih ettiği bir kurum oldu. Ancak Kızılay bu kadar ön plandayken Kızılay Başkanının ani istifası da güven sarsıcı olaylara eklenmiş oldu maalesef.
İstifa bu konuyla ilgili olsun olmasın, nedeni açık olmayan ve aniden açıklanan bir istifa haberi, insanları soru işaretleriyle bıraktı. Bu açıdan bakıldığında istifanın zamanlaması konusunda daha doğru bir strateji izlenmesi gerekirdi diye düşünüyorum…
Yardım yapmak isteyen ama bu karmaşada kime güveneceğini bilmeyen büyük bir kesim de oluştu. ‘Gönül rahatlığıyla’ bağış yapmakta zorlanan oldukça büyük bir kesim. Bu kişilerin bir kısmı da UNICEF’e bağış yapmayı tercih etti.
Şimdi Ramazan bitti. herkes normal hayatına döndü, yeni diziler evleri sarmaya, medyanın gündemi değişmeye başladı…
Bundan sonra merak edilen soru kameralar gittikten sonra Somalili çocukları kim hatırlayacak acaba?
Tıpkı halen Haiti’de, Pakistan’da devam etmekte olan sessiz felaket gibi…
Bu noktada bağışçılarını gelişmeler hakkında bilgilendiren, çalışmalarını uzun vadeye yayarak, sürdürülebilir bir değişim sağlayabilen kuruluşlar ayakta kalabilirler, bağışçılarının ‘güven’ine layık olabilirler. Yoksa etli pilavlı bir kaç iftar sofrası değildir Somalili çocukların hayatını kurtaracak olan…Onlar ancak güzel bir anı olarak kalır hafızalarında kameralar gittiğinde, eğer hayatta kalmayı başarabilirlerse…
Son Yorumlar